“Okuyup öğrenecek küçüklere, okuyup anlayacak büyüklere sevgi ile…”
Kömür karası gözleri dolu dolu olmuş küçük kız, küçücük ayağıyla koca zeytin ağacına öfkeli tekmeler atıp duruyordu. Ayağındaki ayakkabının burnunun, attığı tekmelerle yıprandığını fark edince daha da öfkelendi. Savurduğu tekmelerden vazgeçip öfkeyle yere bırakıverdi kendisini. Ağaca dayanmış ve kolları birbirine kenetlenmiş halde, gözlerindeki yaşları bırakıverdi.
Momo tam da uzanmış dinlenirken, bir anda evinin cılız sarsıntılarla sallandığını hissetti. Mini uyanacak diye kaygılandı ama yavrusunun mırıldanarak uyumaya devam ettiğini görüp rahatladı. Hemen kovuğun ağzına çıkıp neler olduğuna baktı. Beyaz gömlek ve kırmızı jile giymiş 6 yaşlarında bir kız çocuğu beceriksizce tekmeler atmaktaydı Bilge Baba’ya. Öfkelendi ve “gidip şu yumurcağa haddini bildireyim.” diye düşünerek ok gibi kovuktan dışarı fırladı.
Momo dallar arasında zıplaya hoplaya aşağı inerken küçük kız kendini yere bırakmış ve ağlamaya başlamıştı. Minik ama çevik adımlarla yanına ulaştı. Küçük kız öylesine sarsılarak ağlıyordu ki Momo’yu fark etmedi bile. Momo’nun öfkesi şimdi yerini merak ve üzüntüye bırakmıştı. Neydi acaba bu küçük kızı, önce Bilge Baba’ya tekmeler atmaya sonra da böyle ağlamaya iten? Küçük kızın etrafında birkaç tur attı ama kız ağlamaktan onu görmüyordu.
Küçük kız, hıçkırıkları biraz azalıp, göğsü artık daha az yükselip alçalmaya başladığında ellerinin tersi ile yaşlı gözlerini sildi. Tam o sırada etrafında bir hareket fark etti ama ne olduğunu anlayamadı. Çok hızlıydı etrafında dolanan her neyse. Bir an onun bir fındık faresi olacağını düşündü ama sonra kırmızıya çalan kahverengi tüyleri, kocaman kuyruğu, birer siyah boncuğa benzeyen ve kendisine dikilmiş gözleri ile karşısında duran sincabı fark etti. Sincap ona, o sincaba bakıyordu şimdi. Sincap iki zıplayışta biraz daha yakınına geldi ve “Sen neden ağlıyorsun?” diye sordu.
Konuşan bir sincapla daha önce karşılaşmamıştı Zeytin Kız. Aslında hiçbir sincaba bu kadar yakın da olmamıştı. “Ağlıyorum işte…” diye cevap verdi omzunu silkerek.
“Peki, neden tekmeliyordun Bilge Baba’yı? Neredeyse Mini uyanacaktı senin yüzünden.” dedi bu kez sincap.
Küçük kız hiçbir şey anlamamıştı. Mini ve Bilge Baba kimdi acaba? Bu kez cevap da vermedi, sadece omzunu silkti.
“Bir derdin var senin anladım. Anlatsana bana. Açılırsın.” dedi sincap.
Simsiyah gözlerini kocaman açarak, “Açılır mıyım gerçekten?” diye sordu küçük kız. Sonra tekrar omzunu silkti ve “zeytin ağaçlarına kızgınım ben. Onları sevmiyorum.” dedi.
Sincap Momo şaşkınlıkla baktı küçük kıza. “Neden ki?”
“Çünkü herkes beni onlara benzetiyor. Annem, babam, tüm köy bana Zeytin Kız diyor.”
Momo küçük kızın iki yana toplanmış kapkara gür saçlarına ve siyah gözlerine baktı. “E ne güzel işte! Buna sevineceğine neden üzülüyorsun ki?”
“Kimse yeni doğan kardeşime isim takmıyor, ona herkes Çiçek diyor çünkü adı bu. Beniyse bu rengi soluk, gövdesi eğri büğrü ağaca benzetiyorlar,” dedi ve ağaca öfkeli bir bakış attı.
Sincap Momo bir kahkaha attı ve “ah şaşkın kız! Bu mu üzüldüğün? Küçücüksün daha anlamazsın ama bir gün anlayacaksın. Dışarıdan bakıp gördüğünle içerisi bir olmaz. Bak mesela bu zeytin ağacı bizim Bilge Baba’mız. Soru sordun mu veremeyeceği cevap yoktur. O kadar yaşlıdır ki yaşını kendisi bile bilmez. Onun dalları ve yaprakları köylünün gölgeliği, bu kıvrımlı gövdesi de bizim yuvamız. Burası nasıl bizim yuvamız oldu anlatayım ister misin?”
Kara gözleri parıl parıl parlıyordu Zeytin Kız’ın şimdi. Sincabın anlattıkları ilgisini çekmişti. Başını hızla “evet” anlamında salladı.
“Bundan bir yıl önce arkadaki koruda bir yangın çıkmıştı. Hatırlıyor musun?” diye sordu Momo.
“Evet, çok korkmuştum. Bütün gece annemin yanından ayrılamamıştım.” dedi küçük kız, o akşamı hatırlayarak.
“İşte bizim evimiz o korudaydı. Yangın çıktığında kızım Mini daha çok küçüktü. Öyle kötüydü ki ortalık. Tüm hayvanlar oradan oraya koşuşturuyor ve ailelerini arıyorlardı. Biz şanslı olanlardandık, birbirimizin yanındaydık. Yine de ne yapacağımızı bilemiyorduk çünkü yangın her yeri sarmıştı. Tam o sırada bir ses bize “Bu tarafa, bu tarafa” diye seslenerek yol göstermeye başladı. Sesin yönlendirmesine uyduk, yangından kurtulduk. Bize o gün çıkış yolunu gösteren, Bilge Baba’ydı. Gövdesini kaçan kuşlara, böceklere, hayvanlara açtı. O günden beri de bize yuva oldu.”
Küçük kız nefesini tutarak dinlemişti Momo’yu. Hikâye bitince yüzünde koca bir gülümseme ile kalktı, ağaca dönüp küçücük kolları ile gövdesine sarıldı. “Sana zarar vermek istediğim için özür dilerim.” diye mırıldandı.
“Önemli olan hatanı anlaman ufaklık.” dedi güçlü bir ses. Ses ağacın gövdesinden gelmişti. Konuşan Bilge Baba’ydı. “Adın ne senin?”
“Öğrendiniz ya! Zeytin Kız,” dedi küçük kız. Yüzünde koca bir gülümsemeyle Momo ve Bilge Baba’ya el salladı. “Yine görüşürüz” dedi ve yeni arkadaşlar bulmuş olmanın sevinciyle köye doğru koşmaya başladı.
Comments